Oryantalist Söylemlerde İslamofobi


Oryantalist Söylemlerde İslamofobi

İslamofobi konusu çok geniş ve çok yönlü bir konu olduğundan, her yazıda farklı bir pencereden incelemeye çalışıyoruz. Bu yazımızda ise, İslamofobi düşüncesinin zaman içerisinde Batılılar tarafından kullanımı ve bugünkü fikrî yapıya etkisine değinmek istiyoruz.

Tesnim Haber Ajansı - İslamofobi konusu çok geniş ve çok yönlü bir konu olduğundan, her yazıda farklı bir pencereden incelemeye çalışıyoruz. Bu yazımızda ise, İslamofobi düşüncesinin zaman içerisinde Batılılar tarafından kullanımı ve bugünkü fikrî yapıya etkisine değinmek istiyoruz.
Yani, bugün karşı karşıya olduğumuz İslamofobik söylemlerin zaman içerisinde kimler tarafından nasıl dillendirildiğini örneklerle incelemek niyetindeyiz.
İslamofobi’nin kökenlerini incelerken bu söylemin Avrupa’da Endülüs Emevî hâkimiyetiyle başlayıp daha sonrasında Haçlı Seferleriyle geniş bir tabana yayıldığını belirtmiştik. Avrupa’da Aydınlanma çağıyla beraber Batılılar İslam Dünyasını yakından tanıma ve araştırma şansı yakalamıştır. İşte bu noktadan sonra, ortaya Oryantalistler denilen Doğu Bilimciler çıkmaya başlamıştır. Oryantalistler her ne kadar bilimsel çalışma uğruna Doğu’yu tanımaya çalışsalar da bunların birçoğu ya devletlerin politikalarına veri sağlamış ya da misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Batılı toplumlarda İslamofobi’nin oluşmasında büyük pay sahibi Oryantalistlerin İslam dini üzerine 5 temel söylemi bulunmaktadır. Bunlar;
1- İslam, monolitik bir dindir,
2- İslam, cinsiyet ayrımı yapan tek dindir,
3- Müslüman, aklî muhakemeden yoksundur,
4- İslam şiddete dayalı bir dindir,
5- Müslümanlar demokrasi ve otonomiden acizdir.
Oryantalistlerin bu söylemlerini derinlemesine açıklamayacağız. Fakat bu söylemler, tarihin çeşitli dönemlerinde Batı’nın önde gelen kişileri tarafından dile getirilmiştir.
Ernest Renan, 1883 tarihinde yayınlanan “İslam and Science” isimli denemesinde;
“Güncel olaylara dair en ufak bir fikri olan herkes, Müslüman ülkelerin fiilen ne denli aşağılık olduklarını, İslam’ın yönettiği devletlerin gerilemesini, eğitimi ve kültürü sadece o dinden alan ırkların entelektüel kısırlığını açıkça görebilir…”
Renan bu fikirleri denemesinde dillendirirken, Afrika’da, İslam coğrafyasında, Hind-i Çin’de “Beyaz Adam” sömürgeciliği son hız devam etmekteydi. Bu şeklide “Bilimsel(!)” araştırmalarla toplumun fikirsel yapılandırılmasında etkin rol oynanmaktaydı. Mısır’ın İngilizler tarafından işgal edilmesiyle bölgede etkin rol oynayan kişilerden birisi olan Lord Cromer olarak bilinen Cromer Kontu Eveleyn Baring, “Modern Egypt” isimli eserinde Doğulu ve Batılı düşünürlerin tanımını kendine göre yapmıştır. Bu tanıma göre;
“Avrupalı, iyi bir düşünürdür, gerçekleri dile getirmesinde belirsizlik ya da kafa karışıklığı yoktur; mantık okumamış olsa bile doğuştan mantıklı ve şüphecidir…
Doğulu zihniyet, tıpkı pitoresk sokakları gibi simetriden mutlaka yoksundur. Muhakemesi baştan savma ve çok özentisizdir… Gerçek olduğunu kabul ettikleri en basit öncüllerden en gözle görülür sonuçları bile çıkaramıyorlar çoğu kez…”
Lord Cromer gibi sözde Batılı aydınlar kendi üstünlüklerine olan mutlak inanç hatasıyla Müslüman toplumları tanımlamaya ve kendi sömürgeci faaliyetlerini haklı zemine oturtma çabası içine girmişlerdir. Bugün Avrupa halklarının Müslüman/ Doğulu toplumları anlamlandırma çabasında bu tip İslamofobik söylemlerin ne denli etkili olduğunu 20. Yüzyıl aydın ve siyasetçilerinin söylemlerinde de görmekteyiz.
1901- 1909 yılları arasında görev yapan ABD’nin 26. Başkanı Theodore Roosevelt;
“Muhammed’e inanların hâkim olduğu yerlerden ne ahlakî, ne entelektüel ne de maddi iyilik/ refah beklenir.” diyerek Oryantalistlerin İslamofobik söylemlerinin ne denli etkin şekilde kullanıldığını bize göstermektedir. Nitekim Papa XVI. Benedict, 2006 yılında “İman, Mantık, Akıllılık” isimli konuşmasında Katolikliği akıllılık, İslam’ı şiddet ve mantıksızlıkla bir tutmuş ve bir on dördüncü yüzyıl Bizans İmparatorunun yorumuna gönderme yaparak dinin (İslam) şiddet kullanarak yayılmasının doğaya aykırı ve mantık dışı olduğunu savunmuştur.
Görüldüğü üzere geçen zamanın farklı kesitlerinde Batılı aydın, siyasetçi ve din adamları kendilerinin hem kültür hem de inanç açısından Doğu’dan yani Müslümanlardan her daim üstün olduklarını ispat etme yoluna gitmişlerdir. Kısa bir tarih yolculuğuna çıkacak olur isek, 1200- 1204 yılları arasında kutsal toprakları barbarların (!) elinden kurtarmak için başlatılan dördüncü Haçlı Seferinde Müslümanlar yerine Bizans İmparatorluğunun başkenti olan İstanbul’u (Kostantinopolis) hedef almıştır. Katolik Haçlılar, Ortodoks olan Bizans topraklarında 3 gün 3 gece yağma yaparak, kadınların ırzına geçmiş, ellerine geçen binlerce insanı gaddarca telef edip büyük kısmını ise sakat bırakmıştı. Kaynakları incelediğimizde Müslümanlara insanlık dersi vermeye çalışan kesimlerin kendi tarihlerini inkâr etme yoluna gitmesi şaşılacak bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bugün Müslümanlara demokrasi öğretmekle kendini vazifeli bilen Batılı sömürgeci anlayış her gün ayrı bir bahane ile doğu toplumlarına saldırmaya devam etmektedir. Müslümanların kendi içlerinde yaşadıkları sorunları yüce Allah’ın kelamı ve âlemlere rahmet olan Resulullah (s.a.a)’ın gerçek yaşantısıyla çözmek yerine Batılı devletlerin oyuncağı olarak hareket etmesi bu sorunun en büyük etkeni olmakla beraber bir diğer etken ise, tarih bilmemekten kaynaklanan kendini tanıyamama sorunudur.
Konunun daha farklı açılarını ise ilerleyen zamanlarda sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Serdar Gündoğdu

En Önemli Röportaj Haberler
En Çok Okunan Haberler