Batı Asya’da ABD İçin 4 Önemli Zorluk


Batı Asya’da ABD İçin 4 Önemli Zorluk

Orta Doğu'da istediği güvenlik düzenini kurmaya çalışan Amerika'nın planını engelleyen 4 önemli zorluk var.

Tesnim Haber Ajansı- 80'li yıllarda Amerikalı yazar Carl Brown, "Orta Doğu ve Sorunları" adlı kitabında Batı Asya bölgesini hiçbir gücün hegemonya altına alamayacağından bahsediyor. Büyük güçlerin gelip gitmesiyle hiçbiri bölgeye hakim olamadılar ve bölgenin durumu göz önüne alındığında Orta Doğu ülkeleri aslında hegemonya kabul edemezler. Ancak 70'li yılların başında İngiltere'nin Fars Körfezi bölgesi ve Orta Doğu'dan çekilmesiyle birlikte ABD çeşitli savaşlar başlatarak bölgede egemen güç olmaya çalışmıştır. Fars Körfezi'ndeki çeşitli savaşlar, Irak savaşı, Afganistan işgali, NATO güçlerinin Libya'daki varlığı, Yemen savaşı ve Suriye'deki uluslararası vekalet savaşı, son 40 yılda Amerika'nın Orta Doğu bölgesinde hegemonya politikası yürüttüğünü kanıtlıyor. ABD, bu bölgede hegemonya kuramayacağını zaman içinde öğrendi. Bu nedenle ABD, Obama döneminden bu yana Orta Doğu bölgesindeki anlaşmazlıklardan kurtulmak için bölgeden çekilmeye odaklanmiş ve Rusya ile Çin gibi iki dünya gücü ile karşı karşıya getirmek için çözüm arayışına girmiştir.

ABD Orta Doğu'da istediği güvenlik düzenini kurmaya da çalıştı. Amerika'nın bu bölgede istediği düzen 4 bölümde incelenebilir:

1-İsrail'in Güvenliğini Sağlamak

Siyonist Rejim'in kuruluşundan bu yana işgal rejimi Araplarla 5 savaş yaptı. 1967 ve 1973'te Siyonistler ile Araplar arasında meydana gelen iki büyük savaş Arapların yenilgisiyle sonuçlandı.

Mısır ve Ürdün, güçlü bir rejimin kurulmasının önünü açmak ve İsrail ile barış için Camp David ve Arava Antlaşması imzaladı. Ancak İslam İnkılabı'nın zafer kazanması ve Direniş Ekseni'nin oluşmasıyla birlikte İsrail, direniş grubuna yenildi 33 günlük Lübnan savaşında görüldüğü gibi işgal rejimi ateşkese boyun eğmek zorunda kaldı. Amerikalılar İsrail ile barış sürecini genişletmek ve rejimin güvenliğini sağlamak amacıyla sözde Yüzyılın Anlaşması’nı (İbrahim Anlaşması) sundu. ABD yönetimi, Yüzyılın Anlaşması ile işgal altındaki toprakların iç sorumluluğunu sonsuza kadar halletmeye, İsrail'in Araplara karşı güvenliğini sağlamaya ve İsrail'i iyi huylu bir taraf olarak tanıtmaya çalıştı. BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan, Amerika'nın baskısı altında Siyonist İsrail ile normalleşmeyi kabul etti. ABD'nin çabalarına rağmen Yüzyılın Anlaşması başarısız oldu ve İsrail'in mevcut durumu anlaşmanın hezimete uğradığını gösteriyor. Normalleşme sürecinde İsrail pek bir şey başaramadı. İmza atan ülkeler Filistinlilere karşı caydırıcı gücü yok ve er ya da geç normalleşme bu ülkeler için büyük bir felaket olur.

2-İran'ın Nükleer Programı

İran'ın nükleer programı, son 20 yılda ABD'nin en büyük zorluklarından biri oldu. İsrail ile birlikte İran'ın nükleer teknolojisini durdurmaya çalışan Amerika, kaos yaratma planından teröre, yoğun yaptırımlar ve askeri harekat tehditlerine kadar çeşitli stratejiler kullandı, ancak pek bir şey kazandırmadı ve İran nükleer kaçış noktasına (İran'ın nükleer güce ulaşması) yaklaşıyor. Aslında kaos ve yaptırımlara rağmen ABD kendi şartlarını İran'a dayatamadı. Görünüşe göre Amerika Birleşik Devletleri'nin iki seçenekten başka çaresi yok.

A) ABD'nin İran'ın nükleer güce ulaşmasını kabul etmesi.
B) İran ile müzakere ile KOEP anlaşmasını canlandırmak

Birinci seçeneği Amerika hiçbir şekilde kabul etmez, nükleer güce sahip bir İran, masadaki seçeneklerin sonu anlamına gelir, hatta dille ifade edilse bile, İran'ı diğer güçler arasında büyük bir güç olarak kabul etmek olacaktır. Dolayısıyla ABD, KOEP'in gündemde yer almadığını söylese de gerçekte KOEP hiçbir zaman gündemden düşmeyecek çünkü ikinci seçenek ABD için çok daha zor olacaktır.

3-Enerji Güvenliğinin Sağlanması

Dünya petrol ve gaz kaynaklarının önemli bir bölümüne sahip olan Orta Doğu bölgesi, her zaman büyük güçlerin ilgisin çekmiştir. Dolayısıyla enerji konusuna dikkat edilmeden Orta Doğu'nun sorunlarını incelemek mümkün değil.

ABD, büyük petrol kaynaklarına sahip olmasına rağmen, enerji politikasını yer altı kaynaklarını korumak, üretici ülkelerden petrol almak, enerji tedariki ve stratejik kaynaklarını genişletmek üzerine kurmuştur, bu nedenle Amerikan ekonomisi ciddi ölçüde petrol ve enerjinin durumuna bağlıdır. ABD bir yandan petrol arz güvenliğini sağlamayı, diğer yandan da ucuz ve bol enerji kaynakları elde etmeyi amaçlıyor. Her zaman Orta Doğu petrolüne göz diken Washington yönetimi bölgenin enerji kaynaklarının tamamını kontrol altına almak istemiştir. Bu, ABD’nin Irak’a askeri müdahalesinin ardındaki acı gerçektir. Halihazırda tüm dünya, Amerikan dev enerji şirketlerinin ekonomik krizle boğuşan Irak halkının durumuna bakmaksızın Irak petrolünü nasıl yağmaladıklarına tanık olmaktadır.

Öte yandan Orta Doğu ülkeleri Hindistan, Çin, Rusya gibi yeni güçlerle kapsamlı ilişkiler kurdular. Ayrıca enerji güvenliği artık ülkelerin kendileri tarafından ve yazılı olmayan bir anlaşma ile sağlanıyor. ABD yönetimi ise petrol üretici ülkelerle ilişkilerini dengelemeye çalışıyor. Fakat mevcut durumda Amerika'nın çabası enerji güvenliğinin sağlanmasında herhangi bir etki yaratmayacaktır.

4-Tahran ve İran’a Bağlı Gruplarla Mücadele

ABD, Orta Doğu bölgesinde istikrarsızlaştırıcı güçleri ortadan kaldırma, güvenlik ve istikrarı sağlama iddiasıyla radikalizm ve dini aşırıcılıkla mücadele yürütmektedir. Washington, "Büyük Ortadoğu Planı (BOP) çerçevesinde bölge üzerindeki hegemonyasını sağlamlaştırmak amacıyla, sözde terörle mücadele yürütürken bölge ülkelerini “antidemokratik” olarak nitelendirip baskı yoluyla yönetim sistemlerini değştirmeye çalışıyor. ABD, bu doğrultuda bölge ülkelerini “reform karşıtları”, “terör destekçileri” ve “Amerika'nın dostları” olarak üçe ayırmıştır.

İran'ı ve ona bağlı grupları ikinci sıraya koyan ABD, 2006'dan itibaren ya İsrail ve diğer terör gruplarıyla birlikte dolaylı olarak ya da siyasi ve ekonomik baskılarla İran ve Tahran’a yakın gruplara karşı sert bir politika izlemeye başladı. Amerika'nın bu tutumu yaklaşık yıl sürmesine rağmen İran ve ona bağlı grupların davranışlarında hiçbir değişiklik yaşanmadı ve artık güçlü bir duruma geldiler. Hizbullah'ın Lübnan'daki varlığı sürüyor. Ensarullah Hareketi, Yemen'de hükümet kurarak Suudi Arabistan'ı müzakere masasına oturttu, işgali altındaki Filistin topraklarında çatışmalar Siyonistlerin yaşadığı şehirlere ulaştı, Irak'ta Haşdi Şabi bir istikrar döneminden geçiyor ve Suriye'de Beşar Esad hükümeti hala iktidarda. Washington’un bölgesel politikaları başarısız olduğu için şimdi ABD’li strarejistler asgari müdahale ile bölgenin güvenliğini sağlama planını savunuyor . Bu, pratikte Amerika'nın bölgedeki varlığının sona ereceği anlamına gelmez. ABD yeni doktrinle temelde taahhütlerini azaltarak bölgesel dengeyi uzaktan sağlamayı amaçlıyor.

En Çok Okunan Analiz/Makale Haberler
En Önemli Analiz/Makale Haberler
En Çok Okunan Haberler